Klasik bir insanım ben,
Klasik hikayeler severim...

Çarşamba, Eylül 07, 2011

Geçip giden zaman mı, hayat mı?

(04.09.2011 tarihinde, yazlıkta her zaman sallandığım salıncağımda kalbimden dökülen kelimeler topluluğu)

Bir yıl önce burda otururken kurduğum hayallerle, şimdi aynı yerde anımsadığım hayal kırıklıklarım arasında çok fark var. Zaman çabuk falan geçmiyor belki ama, her şey bir anda çok çabuk değişiyor. Bir yıl önce hayatımın uzun bir dönemini paylaştığım adamla, bozuk giden ilişkimizi onarma çabaları içinde, onunla ilgili hayaller kurarak oturuyordum bu salıncakta. Neler yapsak da ilişkimizin gidişatını kurtarsak diyordum. Oysa şimdi, biten o ilişkimi es geçersek, üstüne yaşadığım 19 günlük bir hayal kırıklığımın acısıyla boğuşuyorum yine aynı salıncakta. Evet 19 gün. Evet 3 yılla kıyaslanmayacak kadar kısa. Ama acısı daha taze olduğundan mıdır bilmiyorum ama daha çok yakıyor canımı. Belki de nedeni tamamen biteceğini beklemememden kaynaklanıyor, bilemiyorum. Aslında biliyorum da burada dile getiremiyorum. İkisinin de hatıraları başka başka. Asla kıyaslama yapamam aralarında. İkisinde de sevdiklerim başka çünkü. İlki bitmişti çünkü geçen sene bu zamanlar bitme sinyallerini vermişti. Çünkü artık sevgi yetmiyordu ve ben illa ki biteceğini biliyordum, hazırlıklıydım. Üzülmedim mi? Çook! Ağlamadım mı günlerce gecelerce? Ağladım! Bağıra çağıra ağladım. Ama biliyordum ki bitecekti. Hazırlamışım kendimi bu sona çoktan. Ve bitti. Acısı da dindi. Hoş hatıralar ve kalp kırıklıklarıyla bitti. Peki sonuncusunda ne oldu da, yas dönemi 3 yıllık biten ilişkiden bile uzun sürdü? Çünkü ben sığınacak bir liman aramıştım, ruhumu dinlendirmiş, yeni bir aşka hazır, konmaya yer aramıştım. O da yorgundu, yılgındı. O da liman aramıştı kendince. Ama hazır değildi. Bunu bile bile bana gel dedi. Ben bunu göre göre ona gittim. Sonra o hazır olmadığının daha da farkına vardı. Ve bitti. Hani bir şeyi çok istersin de olmayınca böyle mal gibi kalırsın ya. Hani tam ulaştım sanırsın, elinden uçup gider ya. Hani koyar ya. Hani can yakar ya. Öyle… Öyle canım yandı işte. Ha şimdi neden bu kadar uzun sürdü diye sorulacak olursa, ben nedenini çözdüm. Biliyorum. Bunun artık sürmemesi için ne yapmam gerektiğini, ya da nasıl halletmem gerektiğini bilemiyorum sadece. Ama tedavi görmeye başlamak bile bunun için bir adım değil midir? Kaybettiğim mutluluğumu geri kazanmaya çalışmak için didinmek de bir adım sayılmaz mı? Eğlenmek için çabalamak da savaşmak değil midir? Öyle. Dinleniyorum, ilaçlarımı içiyorum, gülüyorum, geziyorum, tozuyorum. Tekrar insan formuma geri dönüyorum… Yitip gidenler için de vah vah edip durmuyorum…

1 yorum:

Adsız dedi ki...

insan sevdiği kişiye çok anlam yüklüyor ama o kişi bu yüklenen anlamı görmek istemeyince duyguları ve düşünceleri düşüncesizce çok kolay çöpe atıyor. Sonrasında kişi kendini sorguluyor ve yargılıyor ilişki de yanlış yaptığına inandırmak için bahaneler arıyor. Ama bunu yaparken en acımazsız şekilde yapıyor (en azından ben) ve sonuna kadar kanatıp hiç birşeyin artık kanamamasını istiyor. Ve çözüm olarak ruhsuzlaşıp kanatmak çözüm gibi geldi ama bunu yaparken de ben ben değildim ancak sonunda öyle bir noktaya geldi ki artık kanamadı ve bitti. Ama kanattığım yerlerin iyileşen kısımları arada sızlar bazen tatlı bir tebessümle bazen de buruk bir iç çekişle......

Yorum Gönder