Klasik bir insanım ben,
Klasik hikayeler severim...

Pazartesi, Mayıs 24, 2010

ZEHİR...

Uzandım yatağın başucundaki telefona. Önce sen arıyorsun sandım. Sonra fark ettim ki kapatmayı unuttuğum alarmmış. Oysaki uyumakta ne kadar zorlanmıştım. Nerden çaldı ki şimdi bu alarm? Ümitsizce uyumaya çalıştım tekrar. Olmadı. Kalktım. Mavi bir ışık aydınlattı olayı. Yanıp yanıp söndü. Açık kalan bilgisayarın ekranı karanlıktı ama mavi ışığı yanıyordu. “Mail gelmiş” diye heyecanla koştum. Hemen maillerimi kontrol etmeye başladım. Her yerden vardı da, bir senden yoktu.

Tekrar yatağa yöneldim. Hiçbir yere gidesim gelmiyordu. Sadece uyumak istiyordum ama onu da yapamıyordum. 3 gündür damla gözyaşı dökmememe rağmen içimde bir kor vardı. Nefes alamıyordum. Tıkandıkça kalkıp spreyimi sıkıyordum. Oysaki günde 1 kere demişti bana doktor. Doz aşımı ne yapabilir acaba diye düşünmekten kendimi alamıyordum. 

Arkamı döndüm her şeye. Düşündüm. Düşündüm. Düşündüm. Yok. Bir çıkış yolu yok. Mutlaka vardır bir yerlerde ama o kadar uzakta ki herhalde. Hiçbir ışık görünmüyor.

Sonra tekrar telefon çaldı. Yine heyecanlandım. Ama yine alarmdı. Üçüncüsü de çalmasın diye kapattım alarmları. Sonra diğer telefona yöneldim. Ondaki alarmları da kapattım. Kimse rahatsız etmesin beni diye bilgisayarı da kapattım. Ev telefonunun fişini çekip kapı zilinin kablosunu kopardım.

Yavaşça odama gelip günlerdir başucumda duran ilaç kutusunu yere devirdim. “O kadar aciz değilim!” dedim kendime bağıra bağıra. Yere çöküp çığlık ata ata ağladım. 3 gündür biriktirdiğim her şeyi dışarı attım. İçimde hiç bir zehir kalmaması için her şeyi dışarı attım.

Sonra yatağıma geçip uyumayı denedim yeniden. Bu sefer gözlerim kapanabildiler nedense. Uyuyabildim.

Tek ihtiyacım zehri yok etmekmiş. Daha önce neden fark edemedim? …

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder