Klasik bir insanım ben,
Klasik hikayeler severim...

Salı, Mart 06, 2012

Yağmur


05.03.2012/21:30

Beyaz çizgilerin kesiksiz olduğu düz bir yolda ilerlerken, önüne çıkan sakin bir kaplumbağa yüzünden frene asılmak zorunda kaldı. Arabadan inip kaplumbağanın yanına yanaştı. Sakince onu kucağına aldı, biraz sevdi ve sonrasında yolun kıyısındaki ormanlık alana bıraktı. Arabasına binip yoluna devam etti. Biraz daha ilerde birbirleriyle oyun oynayan neşeli köpeklere rastladı. Yanlarından geçerken onları izledi, hayatın bu kadar dertsiz, eğlenceli olabilmesini dileyerek yoluna devam etti.

Hava yavaşça kararmaya, kara kara bulutlar bir ataya gelmeye başlamıştı. Yol bitmeden yağmur başlamasın diye umut etmek istedi ama nafile… Yağmur bardaktan boşalırcasına aniden bastırdı. Silecekler yağmurun hızına yetişemez olmuştu. Yavaşladı. Yol giderek kıvrımlaşıyor, yağmur en hızlı halini almaya başlıyordu.

Arabayı sağa çekip iç lambasını yaktı. Daha fazla bu yağmurda gidemeyeceğini düşünüyor, kendini tehlikeye atmak istemiyordu. Radyoda sık sık dinlediği frekansları aradı ama ya bulunduğu yer, ya da delicesine yağan yağmur nedeniyle radyonun doğru dürüst çekmediğini fark etti. Torpido gözündeki CDlere bakındı. İçlerinden bir tanesini annesi için almıştı. Annesi çok severdi, onu taktı, gözlerini kapattı. Yağmurun ve müziğin sesi birbirine karıştı. Dışarıdan belli belirsiz kaçışan hayvanların sesleri gelmekteydi. Kaplumbağayı düşündü, yağmurdan saklanabilmiş miydi? Peki ya oynaşan köpekler? Hatta ormanda bulunan tüm canlılar…

Gözlerini daha sıkı kapadı, annesini düşündü. Geç kaldığı için onu merak edecekti. Telefonunu alarak onu aramaya çalıştı. Ama durduğu yerin sapalığı yüzünden telefonu da çekmiyordu. Yağmur daha da hızlandı.

Onun şehirden bu kadar uzağa taşınmasına neden olan olaylar serisini düşündü. Gözleri doldu, ruhunu havanın karamsarlığı kapladı. Neden insanları anlamak için uğraştığı kadar insanlar onu anlamak için uğraşmıyordu? Hayatına giren, hayatında hep var olan, hayatına bir gün girebilecek olan insanlar onunla neden empati kuramıyordu?

Durdu. Gözlerini daha sıkı yumdu ve hatıralarından kurtulmaya çalıştı. Yağmur daha da hızlandı. Belki de artık dolu yağıyordu. Emin olamadı. Müziğin sesini biraz daha açıp, arabanın iç lambasını söndürdü. Silecekleri kapattı, arabanın kapılarını kitledi.

Bağıra bağıra ağlamaya başladı. İçindeki zehri atmaya çalışırken ne kadar zaman geçti bilmiyordu. Arabadan indi, yüzünü bulutlara çevirdi, yağmura gözyaşlarındaki zehri karıştırdı. Yağmur dinene kadar ağladı.

Yağmur dindiğinde ormandaki toprak kokusunu ciğerlerinin en derinine kadar çekti ve yoluna devam etti.

Ormanı geçti, şehrin puslu, kirli havasına yeniden girdi. Eskiden “evim” dediği, şimdiyse nefret ettiği apartmanın önüne geldi. Aynasına son kez bakıp yüzünü kontrol etti.

Ve arabadan indi…