05.03.2012/21:30
Beyaz çizgilerin kesiksiz olduğu düz bir yolda ilerlerken,
önüne çıkan sakin bir kaplumbağa yüzünden frene asılmak zorunda kaldı. Arabadan
inip kaplumbağanın yanına yanaştı. Sakince onu kucağına aldı, biraz sevdi ve
sonrasında yolun kıyısındaki ormanlık alana bıraktı. Arabasına binip yoluna
devam etti. Biraz daha ilerde birbirleriyle oyun oynayan neşeli köpeklere
rastladı. Yanlarından geçerken onları izledi, hayatın bu kadar dertsiz,
eğlenceli olabilmesini dileyerek yoluna devam etti.
Hava yavaşça kararmaya, kara kara bulutlar bir ataya gelmeye
başlamıştı. Yol bitmeden yağmur başlamasın diye umut etmek istedi ama nafile…
Yağmur bardaktan boşalırcasına aniden bastırdı. Silecekler yağmurun hızına
yetişemez olmuştu. Yavaşladı. Yol giderek kıvrımlaşıyor, yağmur en hızlı halini
almaya başlıyordu.
Arabayı sağa çekip iç lambasını yaktı. Daha fazla bu
yağmurda gidemeyeceğini düşünüyor, kendini tehlikeye atmak istemiyordu. Radyoda
sık sık dinlediği frekansları aradı ama ya bulunduğu yer, ya da delicesine
yağan yağmur nedeniyle radyonun doğru dürüst çekmediğini fark etti. Torpido
gözündeki CDlere bakındı. İçlerinden bir tanesini annesi için almıştı. Annesi
çok severdi, onu taktı, gözlerini kapattı. Yağmurun ve müziğin sesi birbirine
karıştı. Dışarıdan belli belirsiz kaçışan hayvanların sesleri gelmekteydi.
Kaplumbağayı düşündü, yağmurdan saklanabilmiş miydi? Peki ya oynaşan köpekler?
Hatta ormanda bulunan tüm canlılar…
Gözlerini daha sıkı kapadı, annesini düşündü. Geç kaldığı
için onu merak edecekti. Telefonunu alarak onu aramaya çalıştı. Ama durduğu
yerin sapalığı yüzünden telefonu da çekmiyordu. Yağmur daha da hızlandı.
Onun şehirden bu kadar uzağa taşınmasına neden olan olaylar
serisini düşündü. Gözleri doldu, ruhunu havanın karamsarlığı kapladı. Neden
insanları anlamak için uğraştığı kadar insanlar onu anlamak için uğraşmıyordu?
Hayatına giren, hayatında hep var olan, hayatına bir gün girebilecek olan
insanlar onunla neden empati kuramıyordu?
Durdu. Gözlerini daha sıkı yumdu ve hatıralarından
kurtulmaya çalıştı. Yağmur daha da hızlandı. Belki de artık dolu yağıyordu.
Emin olamadı. Müziğin sesini biraz daha açıp, arabanın iç lambasını söndürdü.
Silecekleri kapattı, arabanın kapılarını kitledi.
Bağıra bağıra ağlamaya başladı. İçindeki zehri atmaya
çalışırken ne kadar zaman geçti bilmiyordu. Arabadan indi, yüzünü bulutlara
çevirdi, yağmura gözyaşlarındaki zehri karıştırdı. Yağmur dinene kadar ağladı.
Yağmur dindiğinde ormandaki toprak kokusunu ciğerlerinin en
derinine kadar çekti ve yoluna devam etti.
Ormanı geçti, şehrin puslu, kirli havasına yeniden girdi.
Eskiden “evim” dediği, şimdiyse nefret ettiği apartmanın önüne geldi. Aynasına
son kez bakıp yüzünü kontrol etti.
Ve arabadan indi…