Klasik bir insanım ben,
Klasik hikayeler severim...

Pazartesi, Mayıs 23, 2011

Platonik'im, Platonik'sin, Platonik...

Bir de diyorlar ki "kadınları anlamak zor"!
Hadi len!
Erkekleri anlamak daha da zor.
Çözümsüzler bir kere.
Ne yapmak istediklerini hiç çözemedim ben.
Çözen varsa beri gelsin.
O kadar çok şey var ki aslında söylemek istediğim bu konuda.
Beni tutan ne onu da bilmiyorum ya neyse.
Ya da tutmayın hülen beni söyleyeceğim artık!
Seviyorum!
Ha bunu sana söyleme cesaretim hala yok o ayrı da.
Gerçi bence artık anlamış olmalısın sen.
Anlamış ol.
Anla!
Bilmiyorum ya, kafam yine karman çorman oldu.
Yine ne yapmam gerektiğine karar veremez haldeyim.
Eskiden aslında umudum da yoktu, bu nedenle söylememeli miyim acaba diye düşünüyordum, şimdi ufacıcık da olsa bir umudum oldu sanki, şimdi de söylemeli miyim diye içim içimi yiyor.
Zaten finaller de geliyor.
Bu durum böyle kafamı meşgul etmeye devam ederken, hiçbir şeye tam anlamıyla konsantre olamıyorum.
Ders çalışmam gerek.
Off!
Aslında var ya, biliyorum, biliyorsun.
Ama bişey yapmıyorsun.
İşte bu iki anlama geliyor, ya istemiyorsun ya da benden bir şeyler bekliyorsun da, benim cesaretim hiç yok ki...
Ah bir cesaret gelse de bir anda her şeyi söyleyebilsem ya...
Yapamıyorum ama.
Buraya yazması daha kolayıma kaçıyor aslında.
Hem sen de kendini biliyorsun bence...
Biliyor olmalısın.
Bil hatta!
Ya da ben artık duygularıma bir gem vurayım da, bu aşk da yaşanamadan maziye mi gömülsün ne?
Bilemedim..
Cesaret toplamak istiyorum ama, yapamıyorum...
Haykırmak istiyorum, beceremiyorum...
En sessiz olanını yapıp yazıyorum, sen de görüyorsun, ama tepki vermiyorsun...
E ben de susuyorum işte...

Şarkılar konuşsun benim yerime..

Bu bi de bu.

Cuma, Mayıs 20, 2011

Saplanmadan yaşamaya çalışmak...

Depresyon kokuyor ortalık.
Ama ben tıkadım burnumu ki.
Depresyona girmek şu an yapılması gereken en son işten bile sonra gelmeli.
Üzülüyor muyum bilmiyorum da, kafama takıyorum.
Çok takıyorum.
Sürekli onu düşünüyorum.
Kötü bu.
En son hayatımın merkezine birini koyduğumda saplantı haline getirmiştim.
Yine öyle olmasından korkuyorum.
Zaten bir aşk ne kadar imkansızsa o kadar saplantılı oluyor bende.
Saplantılardan kurtulmak gerek aslında.
Saplanmamak lazım birine körü körüne.
Saplantı kötü, pis bir şey.
Saplanmak istemiyorum ona.
Ama benim olsun istiyorum.
Kalbi benimkinin yanında çarpsın istiyorum.
Bencilim.
Kendimi ve kendi huzurumu düşünüyorum.
O ne düşünüyor bilmiyorum.
Belki de o da bencilce bambaşka birini düşünüyor onu sevsin diye.
Ortak noktada buluşamayacağız belki de asla.
Ya da belki de ikimiz de aynı noktayı ararken kaybolacağız birbirimizin duyguları içinde...

Artık işaret aramaktan da vazgeçtim, hayatıma devam etmeye çalışıyorum umarsızca...

Perşembe, Mayıs 19, 2011

Çünkü çok korkuyorum...

Elimde cevaplar kitabı, sorduğum soruların sayısını bilmiyorum.
Sürekli mantıklı cevaplar veriyor bana ama, istediğim cevaplar bunlar değil.
Ben istiyorum ki pozitif cevaplar da versin.
O da seni seviyor desin.
Ama demiyor.
O da biliyor aslında beni sevmediğini.
Ya da en azından benim istediğim gibi sevmediğini.
Öyle.
Sadece şu iki şarkı çalıp duruyor hayatımın fonunda. Bu ve Bu.
Döndürüp döndürüp dinliyorum.
Zaten tam da şu anda yağmur da yağıyor.
Sanki kendime sakladığım gözyaşlarımı herkes görsün diye yağıyor da yağıyor.
Oysa bu sabah mutlu uyanmıştım ben sebepsiz yere.
Üstelik rüyamda seni de görmemiştim, görsem belki daha mutlu olabilirdim bilemedim şimdi.
Ama sonuç olarak mutluydum gayet.
Hoş şimdi de mutluyum da, biraz buruk işte.
Ama kendimce bir karar vermeliyim artık.
Ya bu olayı çok fazla kafama takmamalıyım -ki gereğinden fazla takıyorum- ya da tüm cesaretimi toparlayıp, olabilecek her şeyi göze alıp karşına çıkmalıyım.
İkisini de yapacak cesaretten yoksunum işte.
Bana birazcık umut veriyor olsan cesaretimi toparlayabilirdim de...
Cesaretim yok sanırım benim aşka!
Çünkü korkuyorum.
Çok korkuyorum hem de...

Çarşamba, Mayıs 18, 2011

‎"... işaretlerin bana gösterdiği yöne değil, inatla sana doğru yürüyorum..."

Yapacak bir şeyim yok.
O kadar çok şey denedim ki.
İnatla tüm işaretler aksi yönü gösterdi.
Hiç biri sana ulaşmamı istemiyor gibi.
Ama ben inatla sana doğru yürüyorum.
Hem de asla sana ulaşamayacağımı bile bile.
Biliyorum çünkü aslında sen çok uzaktasın görünenden.
Öyle yakınmış gibi duruyorsun ki, işaretlere aldırmayıp bir an önce sana uzanmak istiyorum.
Ama sen aslında gittikçe ulaşılmayandasın.
Ne kadar zamandır bu yolda yürüyorum bu şekilde bilmiyorum.
Ne kadar zamandır ellerimi uzattım sana tutunabilmeyi bekliyorum bilmiyorum.
Ve biliyorum aslında ellerim hep bomboş kalacak.
Çünkü ben farkında olmasam da, sana doğru yürüdüğümü sansam da, sen aksi yönde ilerlerken sana ulaşmanın ne kadar imkansız olduğunu yavaş yavaş anlıyorum.
Ama yine de inatla sana doğru yürüyorum.
Yolumuzun bir gün bir yerde kesişeceğini umarak ben sana doğru oldukça büyük adımlar atıyorum.
Ama sen çoğunlukla aksi yöne yöneliyorsun, bana bir adım gelirken beş adım geriliyorsun.
Ama ben yine de, ısrarla sana doğru yürüyorum.
Benim pes edeceğim yok da, belki sen pes eder de ters yöne gitmekten vazgeçersin diye bekliyorum...

Salı, Mayıs 10, 2011

Kalbi başka beyni başka düşünenlere...

09/05/2011/Pazartesi

Duygularından emin ol önce!
Ne hissettiğini bir anla.
Gerçekten "AŞK"mı bu yoksa "HOŞLANTI"mı?
Kalbinin çarpıntısı neden kaynaklanıyor?
Tam kapatmışken kendini yeni bir maceraya, nereden çıktı şimdi bu heyecan fırtınası?
Neden "AŞK" hep en beklemediğin anda ve en beklemediğin insanda karşına çıkıyor?
Ve neden hep (çoğunlukla) imkansız oluyor?
Ya da imkansızmış izlenimi veriyor?
Ve böylece tam karar vermişken kalbini dinlendirmeye, yeniden hızlı hızlı çarpıp acı çekiyor...

Yine bir mücadele içerisindesin.
Öncelikle kendinle mücadele ediyorsun.
Hissettiklerinle, duygularınla.
Ne hissettiğini anlamaya çalışıyorsun.
Olmuyor.
Bir an geliyor emin oluyorsun.
Bir an geliyor kararsız kalıyorsun.
Sen daha kendi duygularından emin değilken, onun seni sevmesini nasıl beklersin ondan?
Kafan yine çok kötü fena karışık.
Öncelikle kafanın karışıklığını çözmeli, daha sonra duygularından emin olmalı, en son olarak da -tamamen kendinden emin olduğunda- çıkıp karşısına ona olan hislerini söylemelisin.
Sanırım.

Yapabilmeni çok isterdim...

Cumartesi, Mayıs 07, 2011

Temizlik!

Uzun zaman önce atmaya kıyamamıştım, anı demiştim yatağın altına saklamıştım.
Bugün hepsini yeniden çıkardım.
Son kez baktım.
İçim burkulmadı desem yalan olur, burkuldu.
Sonuçta yaşanmışlık vardı onlarda.
Önce mektupları yırtıp attım çöp poşetine, sonra fotoğrafları.
Daha sonra o zamanlar tutmuş olduğum günlüğü parçaladım.
Kutuları, kahve fincanını, bibloları, peluşları...
Hepsini doldurdum çöp torbasına.
Dedim ki "bu kadar yaşanmış zamandan arda kalan bu bi torbacık mı?"
Bu kadarmış ama.
Bitti hepsi.
Sonra indim aşağıya.
Çöpün en şahane yerine özenle yerleştirdim.
Evet.
İşte artık şimdi tamamen bittin...

Salı, Mayıs 03, 2011

Kendimi Seviyorum! Evet Seviyorum...

İçim çok sıkkın bu ara.
Bu aradan kastım aslında tam da şu ara.
Havanın kapalı olmasının etkisini bir yana bırakırsak, gayet sancılı bir dönemindeyim hayatımın aslında.
Okul hayatının boktanlığı bir yandan, aşk hayatının olmayışı diğer bir yandan olmak üzere, içimi çok sıkan detaylarla uğraşıyorum.
Neyse ki dostlarım, arkadaşlarım var.
Beni bir nebze olsun güldürebiliyor, eğlendirebiliyor, kendimi yalnız hissetmememi sağlıyorlar.
Şu asi hayatımda bi kaç tane iyi dost edinebilmiş olmaktır beni aslında böylesine mutlu eden şu huzursuz günlerimde, belkide.
Neyse.
Öyle işte.
Duygularımın ne kadar karmaşık olduğunu zaten artık herkes biliyor da, artık bi karara varmış olduğumu çok kişi bilmiyordu, artık öğrenin.
Karar verdim ben sonunda.
Hisslerime "bir dur" dedim.
Diyebildim.
Artık aşkı aramaktan ve aşksızlıktan yakınmaktan vazgeçtim.
Böyle daha huzurlu olduğumu farkettim.
Zamanı geldiğinde aşk bana gelir zaten.
Onu ararken hayatımdan çalmak, onun akışını kaçırmak istemiyorum.
Şu ara çok mutlu, çok huzurluyum.
Ve bunu bozmak istemiyorum.
Kendimi seviyorum, yaşamayı seviyorum.
Huzurlu olmayı seviyorum.
O yüzden; ben böyle güzelim falan filan diyip, şimdilik gidiyorum...


(Not:Bilgisayarım bozuk olduğundan çok fazla yazacak ortam ve vakit bulamıyorum. Bu aralar beni üzen tek detay bu olsa gerek.)